Kıyıya Terk İşlemleri
3621 sayılı Kıyı Kanunu kapsamında özel mülkiyete konu olan alanların kısmen kıyı tanımını içerisinde kalması durumunda bu alanların ifrazı.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun İstisnalar başlıklı 4. Maddesi;
“Madde 4 – 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanunu, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, bu Kanunun ilgili maddelerine uyulmak kaydı ile 2960 sayılı İstanbul Boğaziçi Kanunu ve 3030 sayılı Büyük Şehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun ile diğer özel kanunlar ile belirlenen veya belirlenecek olan yerlerde, bu Kanunun özel kanunlara aykırı olmayan hükümleri uygulanır.”
Hükmünü içermektedir.
3621 sayılı Kıyı Kanunu, İmar Kanunu’nun 4.maddesi doğrultusunda özel kanun niteliğinde olup imar kanununun uygulanmasında özel kanunlara (3621 Kıyı Kanunu) aykırı olmayan hükümleri uygulanır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun Kaydedilmeyecek taşınmazlar başlıklı 999. Maddesi;
“Madde 999- Özel mülkiyete tâbi olmayan ve kamunun yararlanmasına ayrılan taşınmazlar, bunlara ilişkin tescili gerekli bir aynî hakkın kurulması söz konusu olmadıkça kütüğe kaydolunmaz.
Tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır.”
Hükümlerini içermektedir.
3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun Genel Esaslar başlıklı 5. Maddesi;
“Madde 5 – Kıyılar ile ilgili genel esaslar aşağıda belirtilmiştir:
Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır…”
Hükümlerini içermekte olup yine 3621 sayılı Kıyı Kanunu’nun 4. Maddesinde;
“Kıyı: Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alanı,”
Şeklinde tanımlanmıştır.
Kıyı Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin Genel Esaslar başlıklı 5. Maddesi;
“Madde 5- Kıyılar ve doldurma ve kurutma yoluyla kazanılan araziler Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.”
Şeklinde hüküm kurulmuştur.
Görüleceği üzere; 3621 sayılı Kıyı Kanunu kapsamında, özel mülkiyete konu olan taşınmazların tamamı veya bir kısmı kıyı tanımı içerisinde kalabilir.
Kıyıların Devletin Hüküm ve Tasarrufu altında olması prensibi gereği, özel mülkiyete tabi bu alanların devletin hüküm ve tasarrufuna geçmesi bir yasal zorunluluk olup bu konuda üç yöntem bulunmaktadır.
- Birincisi, devletin bu alanları kamulaştırmak suretiyle özel mülkiyetten çıkararak devletin hüküm ve tasarrufu altına almasıdır.
- İkincisi, devletin bu alanları yargılama suretiyle özel mülkiyetten çıkararak devletin hüküm ve tasarrufu altına almasıdır.
- Üçüncüsü, özel mülkiyete tabi alanların maliklerinin muvafakatları ile bu alanların devletin hüküm ve tasarrufuna terk edilmesidir.
3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun Kamu Malları başlıklı 16.(C) Maddesi;
“C) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir,…”
Hükümlerini içermektedir.
Bu madde ile Devletin Hüküm ve Tasarrufu Altında Bulunan Yerlerin tescil ve sınırlandırmaya tabi tutulmayacağı, doğal olarak da tapu kütüğüne tescil edilemeyeceği belirlenmiştir.
Tescil edilmiş yerlerin ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 999. Maddesi içeriğinde bulunan “Tapuya kayıtlı bir taşınmaz, kayda tâbi olmayan bir taşınmaza dönüşürse, tapu sicilinden çıkarılır.” Hükmü gereği tapu sicilinden çıkarılması gerekmektedir.
Özel mülkiyete tabi alanların maliklerinin muvafakatları ile bu alanların devletin hüküm ve tasarrufuna terk edilebilmesinin yasal dayanağı bu TMK.999 maddesi olup bu maddenin kullanımında 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 4. Maddesi gereği, ayırmaya yönelik teknik kriterler ve hükümler uygulanmaz, bu özel mülkiyete konu olan alanın bir kısmının sicilden çıkarılması işlemidir.
Bloga abone olduğunuzda, sitede yeni güncellemeler olduğunda onları kaçırmamanız için size bir e-posta göndereceğiz.